Tamam kabul edelim, üstüne koyarak gidiyoruz.
Gidiyoruz, iki maç üst üste üç puan alıyoruz da gözümüz kapalı işler her anlamda iyiye gidiyor diyebilir miyiz?
Çoğu diyebilir ama ben maalesef diyemeyeceğim.
İnciğine boncuğuna bakmadan çok kaba bir yaklaşımla maçı özetlersem; futbol şansına attığımız üç golle taş gibi bir rakibi öyle böyle sadece kazasız atlatabildik derim.
Neredeyse, abartmıyorum 80 dakika rakibe mahkum oynadık diyebilirim.
Üç puanın dışında güzel şeyler yok muydu?
Tabi ki vardı.
Bir kere en başta taraftar yerindeydi ve maç boyu görevini yaptı.
İki Mustafa, kaptan, Ümit ve tecrübeliler daha iyi gözüktüler, oynadıkça daha iyi olacaklardır.
Ama birine, şu anki kıpırdanışımızın bana göre en baş mimarına parantez açmak isterim. O da Melih Okutan.
Adam sanki ağır sakatlık geçirmemişte derin dondurucuda dondurulup lazım olunca çözdürülmüş gibi.
Tabi ki daha zamana ihtiyacı var ama böyle ağır bir sakatlıktan çıkan sporcunun sanki hiç bir şey olmamış gibi bıraktığı yerden devam etmesi takdire şayan. Allah nazarlardan korusun.
Kalecimiz iyi niyetli ancak, duruşundan mı bilmem ama, aldığı geri paslarda bile yüreğimizi ağzımıza getiriyor. Belki de Gökhan gibi bir kalecinin arkasından kaleyi alması bizde böyle bir his yaratmış olabilir. Zamanla onu da görürüz.
Osman Hoca iyi kötü geldikten sonra takımı bir hale soktu, 6 puanı da aldı. Ama baştan beri söylüyorum, yaşadığı duygu patlamaları, koşuşturmaları, gol olduğunda protokole doğru hareketlenip yandan yandan gönderme yapmaları,işler tersine döndüğünde ne hale gelir açıkçası merak ediyorum.
Huylu huyundan vazgeçmez de bence daha dikkatli ve ağır başlı olmalı.
Son söz; iyi yolda olduğumuz bir gerçek, ama her şey değil. Aldığımız puanlar ortaya koyduğumuz futbolum karşılığı değil, sakın ola ki aldanmayalım. Geçmişte Altay maçı gibi o kadar rezil bir futbolu kanıksadık ki şu oyun ve sonuç bize Ferrari derler ya!
İşte aynen o.
Her şey bitmiş değil, daha çok uzun ve zorlu maraton bizi beklerken devreye kadar alacağımız her bir puanın bize altın olduğunu bilelim.